Göbekli Tepe Muhafızı Dilbilimci annesini Milas Musevi Mezarlığı’nda son yolculuğuna uğurlayan Kamil’in hayatı, hiç tanımadığı Harranlı bir adamın, evini satın almak istemesiyle alt üst olur. Milas yakınlarında cesedi bulunan adamın konuştuğu son kişi Kamil’dir ve o daha annesinin yasını tutarken kendini bir anda cinayet zanlısı olarak nezarette bulur. Şartlı salıverilmesinin […]

Devamı

“Gök ile yer arasında köprü kuran asa misali, Bâtın ile Zâhir arasında gidip geliyor insan” “Hazır mısın?” “Hiçbir zaman hiçbir şeye hazır olmadım.” “Korkuyor musun?” “Korkmadığım anım da olmadı.” “Neden buradasın?” “Nerede olduğumu hiç bilmedim. Belki de olabileceğim başka bir yer yoktu.” “Başlayalım mı?” “Her başlangıç bir son… Yeni bir sona başlayalım.” Bir yanda Zâhir, […]

Devamı

Ya her şey aşktı ya da aşk hiçbir şeydi! Seni de, beni de fena kandırdılar. Aşk diye bize anlattıkları, hayallerini kurdurdukları gerçek aşk değildi. İnsanın insana duyduğu aşk, “yasak elma”nın ta kendisiydi… Önce kadın ısırdı elmayı, sonra erkek ve her şey bu andan sonra şekillendi. Savaşların, paranın hükümdarlığında, korku imparatorluklarında, aşk en çok korkulandı ve […]

Devamı

“Oyunculuk uçarılık değil, bilgeliktir” diyerek çılgınlık derecesinde “oyuncul” romanlar yazan Tom Robbins, bu romanda hayatımızı var eden en temel kavramlar hakkında düşünmeye ve insanın doğayla ilişkisinin kopma sürecinin anlatıldığı düşsel/tarihsel bir yolculuğa çağırıyor bizi. Batı’dan Doğu’ya, oradan da Yeni Dünya’ya uzanan, ölümsüzlüğü kovalayan ve yüzyıllar süren bir yolculuktur bu. Batı, acı çekmeyi seven, mantığa, bireyciliğe […]

Devamı

Parti’nin dünya görüşü, onu hiç anlayamayan insanlara çok daha kolay dayatılıyordu. Her şeyi yutuyorlar ve hiçbir zarar görmüyorlardı çünkü tıpkı bir mısır tanesinin bir kuşun bedeninden sindirilmeden geçip gitmesi gibi, yuttuklarından geriye bir şey kalmıyordu. George Orwell’in kült kitabı Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, yazarın geleceğe ilişkin bir kâbus senaryosudur. Bireyselliğin yok edildiği, zihnin […]

Devamı